Bir sürü yağmur yağmış hala da bardaktan boşanırcasına yağıyor. Saçak altında ağlayan bir çocuk var. İnsanın zihninde hemen canlanan bakımsız, ihmal edilmiş çocuk görüntüsünden çok uzak. Gayet bakımlı, hali vakti yerinde bir ailenin, ihtimam gösterilen bir üyesi. En azından maddesel anlamda ihtiyaçlarının insanı imrendirecek şekilde karşılandığı izlenimini veriyor. Ne söyleyeceğimi bilsem yanına gideceğim. Bu yaşta insanın ne derdi olur bu kadar ağlayacak diye düşünecek oluyorum, utanıyorum. Yağan yağmurdan olsa gerek sokakta fazla insan yok. Saçak altlarını yalnız sokak kedileriyle paylaşıyoruz. Neden dışarı çıktığımı, ne yapmam gerektiğini bir türlü hatırlamıyorum. Ama bu ağlayan çocuğu bırakıp da gidemiyorum bir türlü. Karşısında anlamsızca dikilmem bir şey ifade edermiş gibi. Aklıma çocukluğumdan anlamsız anlar üşüşüyor, saçma düşüncelere gömülüyorum. Tek bir söz bulabilsem anlamlı gelecek hemen gideceğim yanına. Yoruluyorum. O ceplerini kurcalarken düşünmeyi bırakıp yanına yürüyorum. Çantamdan çıkardığım kağıt mendili uzatıyorum, teşekkür edip çocukluğun verdiği o en mantıklı rahatlıkla siliyor burnunu. Söyleyecek bir şey bulamıyorum. " Vakit geç oldu, hava kararıyor" diyorum. "Eve gideceğim" diyor dönüp yürüyor.
İçim acıyor, saçmalamak istemiyorum ama ağlamamak için de bir sebep bulamıyorum. Belki de bir kağıt mendil kadar bile işe yaramıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder