2 Eylül 2012 Pazar
Asırlar Öncesinden
İlk insanlar düzenlerini nasıl oturtmuşlar emin değilim. Ama Sims City benzeri biçimde çoğaldıklarından her şey olağan bir süreçte gelişmiştir sanıyorum. Böyle sağdan soldan sevdiğim, istediğim herkesi toplayarak bir şehir, yeni bir dünya kurmak düşündüğümden daha zormuş. En azından benim için çünkü kafamı bir türlü yeterince toplayamıyorum. Ama yine de yavaş yavaş sakinlerimizin listesi belirmeye başladı. Bu sandığımdan uzun sürecek oluşumu şimdilik içsel tutma kararındayım. Ama sıkılıp, bunaldığımda koşacağım yer yine burası olacak tabiki.
9 Ağustos 2012 Perşembe
Yeni Dünya Düzeni
Kendim için yeni bir dünya kurmaya karar verdim. Gerçek hayattan pek kimseyi bu dünyaya taşımayacağım. Ama gerçek dünyada bulamadığım karakterlerin hepsini burada yanımda görmek istiyorum. Koca bir şehir yapacağım bizim için. Kirli, boğucu, dar sokaklar da olacak şehrimde yemyeşil parklarda. Şu şehrin krokisini bir çizeyim sakinlerimizi de yerleştirmeye başlayacağız. Misafirlere de kapımız her zaman açık...
5 Ağustos 2012 Pazar
Kağıt Mendil
Bir sürü yağmur yağmış hala da bardaktan boşanırcasına yağıyor. Saçak altında ağlayan bir çocuk var. İnsanın zihninde hemen canlanan bakımsız, ihmal edilmiş çocuk görüntüsünden çok uzak. Gayet bakımlı, hali vakti yerinde bir ailenin, ihtimam gösterilen bir üyesi. En azından maddesel anlamda ihtiyaçlarının insanı imrendirecek şekilde karşılandığı izlenimini veriyor. Ne söyleyeceğimi bilsem yanına gideceğim. Bu yaşta insanın ne derdi olur bu kadar ağlayacak diye düşünecek oluyorum, utanıyorum. Yağan yağmurdan olsa gerek sokakta fazla insan yok. Saçak altlarını yalnız sokak kedileriyle paylaşıyoruz. Neden dışarı çıktığımı, ne yapmam gerektiğini bir türlü hatırlamıyorum. Ama bu ağlayan çocuğu bırakıp da gidemiyorum bir türlü. Karşısında anlamsızca dikilmem bir şey ifade edermiş gibi. Aklıma çocukluğumdan anlamsız anlar üşüşüyor, saçma düşüncelere gömülüyorum. Tek bir söz bulabilsem anlamlı gelecek hemen gideceğim yanına. Yoruluyorum. O ceplerini kurcalarken düşünmeyi bırakıp yanına yürüyorum. Çantamdan çıkardığım kağıt mendili uzatıyorum, teşekkür edip çocukluğun verdiği o en mantıklı rahatlıkla siliyor burnunu. Söyleyecek bir şey bulamıyorum. " Vakit geç oldu, hava kararıyor" diyorum. "Eve gideceğim" diyor dönüp yürüyor.
İçim acıyor, saçmalamak istemiyorum ama ağlamamak için de bir sebep bulamıyorum. Belki de bir kağıt mendil kadar bile işe yaramıyorum.
İçim acıyor, saçmalamak istemiyorum ama ağlamamak için de bir sebep bulamıyorum. Belki de bir kağıt mendil kadar bile işe yaramıyorum.
3 Ağustos 2012 Cuma
Evlilik
İnsanlar evlenirken hep sarhoşmuş gibi gelir bana. Yani evlilik normal mantık sınırlarında verilemeyecek bir kararmış gibi. Evliliği önemsemediğimden ya da değer vermediğimden değil. Ama bu kadar büyük bir kararı vermenin daha zor olması gerekmez mi diye düşünürüm hep. Tabi her şeyin mantıkla yürümediği hatta mantığın barınacak yer bulamadığı bir düzendeyiz ama sistemin ilerleyişini anlayabilmiş değilim. Dahası kadın-erkek ilişkilerini hiç ama hiç anlayabilmiş değilim. Hemcinslerimin erkekleri büyülemişçesine etkileme konusundaki yeteneklerine de şapka çıkarıyorum. Ancak benim için ha bu mevzu ha genetik bilimi... Zorlarsam genetik alanında bir yerlere gelebilirim belki ancak diğer konuda en ufak ihtimal olduğunu sanmıyorum.
1 Ağustos 2012 Çarşamba
Mutsuzluk
Mutsuz muyum? Evet, mutsuzum. Peki bunun için yapabileceğim bişey var mı? Şüphesiz, bu sorunun yanıtı bir süre daha hayır olacak. Ama mutsuz birini mutlu etmek için ne yapılabilir onu merak ediyorum. Yani hiç tanımadığım biri. Hakkında doğru dürüst bildiğim tek şey mutsuz olduğu. Üstüme vazife mi? Sanmıyorum. Ama hiç tanımadığım biri benim için bişey yapsa çok mutlu olmasam da en azından küçük şaşkınlığım mutsuzluğumu bir süre gölgeleyebilirdi. Bir süre kafam oyalanırdı belki kimdir bu yaa, noluyoruz, nerden çıktı vs... şeklinde. Peki mutsuz birini azıcık da olsa mutlu etmek için ne yapılabilir???
Merhaba
Yıllarca sustum, sustum, sustum ki aslında bu pek doğru değil yani konuştum ama istediklerimi anlatamadım. Her zaman herkesin başka şeyler konuşmak için halihazırda bir bahanesi vardı. O yüzden önce sustum sonra yalnızca onların konuşmalarına gerektiğince karşılık vermeyi öğrendim. Ama böyle olmuyordu gerçekten patlamak üzereydim. Sonra kendimle konuşmanın, bir sürü duvara laf anlatmaya çabalamaktan çok daha fazla işe yaradığını keşfettim. Ve kendime, ruhuma merhaba dedim.
Ama kafamın içinde konuşup durmak bir süre sonra çok yorucu olmaya başladı. Bunu bir düzene sokmam gerekiyordu. Bunun çözümü de gayet açıktı "otur, yaz" dedi ruhum. Eee işte yazıyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)